İYİ Parti Genel Lideri Meral Akşener, “Devlet kaynaklarına nazaran, 6 canımıza kıyan, 81 kardeşimizi de yaralayan terörist; PKK/PYD/YPG elinde eğitim görmüş, Suriye asıllı ve Afrin üzerinden, ülkemize kaçak girmiş. Yani, bu acı olayın, bir de kaçak göç boyutu var. Hiç ilgisi olmadığı halde, ‘Ensar’ edebiyatıyla, yasallaştırılmak istenen, bu tehlikeli ve denetimsiz göçün, geldiği nokta, artık apaçık ortada. Bu vahim tablo karşısında ise iktidar, sonlarımızın kevgire dönmesine karşı, tedbir almak yerine, o sonlardan, ülkemizin kalbine kadar sızarak estirilen terörden, sızlanmayı tercih ediyor. Buradan, Sayın Erdoğan ve arkadaşlarına seslenmek istiyorum: Herkes aklını başına alsın. Sirk yönetmiyorsunuz, devlet yönetiyorsunuz, devlet. Türkiye’yi yönetenlerin işi, sızlanmak değildir. Türkiye’yi yönetenlerin işi, ‘bank’ tartışmaları açıp, siyasi ‘yakan top oyunlarından’, medet ummak da değildir. Türkiye’yi yönetenlerin işi, sorumluluk alarak, planları bozmak, milletimizin güvenliği için, ne gerekiyorsa onu yapmaktır” dedi.
İYİ Parti Genel Başkanı Akşener TBMM grup toplantısında konuştu. Konuşmasının büyük bir bölümünü terörizm konusuna ayıran Meral Akşener, özetle şunları söyledi:
“SEMERKANT ZİRVESİNE KKTC’NİN, GÖZLEMCİ ÜYE OLARAK DAHİL EDİLMESİ OLUMLU BİR GELİŞMEDİR”
“Dün, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin, 39’uncu kuruluş yıldönümüydü. Kutlu olsun. Atatürk’ümüzün, ‘bağımsızlık benim karakterimdir’ diyerek, tarihe çağrı yaptığı, Türk Milleti, Ankara’dan Lefkoşa’ya uzanan, bir varoluş köprüsüdür. Her türlü zorluğa ve dayatmaya karşı verilen, bu büyük mücadele de aslında Türk Milleti’nin, hürriyete ve bağımsızlığa olan, yüksek dileğinin ve karakterinin, eşsiz bir örneğidir. UYGUN Parti olarak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması ve erkin bir devlet olarak, geleceğe taşınması yönündeki kararlılığımızı, bu kutlu çatı altında, bir kez daha vurgulamak istiyorum.
3 Mayıs 2021 tarihinde, yine bu kürsüden, ‘Güçlü Türk Dünyası, Güçlü Türkiye’ başlığı altında, 9 hedef ve ilkemizi açıklamıştım. O dönem, adı ‘Türk Konseyi’ olan organizasyonun, ‘Türk Devletleri İşbirliği Teşkilatı’ adını almasını, Trans Hazar ve Orta Koridorun işler hale getirilmesini ve genişleme sürecinde, ilk olarak, KKTC’nin teşkilata dahil edilmesi gerektiğini, kamuoyumuzla paylaşmıştım. Bu çerçevede, Teşkilat’ın Semerkant zirvesinde, KKTC’nin, gözlemci üye olarak dahil edilmesi, bizim açımızdan, olumlu bir gelişmedir. Lakin, bununla birlikte, gaye, gerçek bir tanıma sürecinin inşası olmalıdır. O nedenle, buradan, bir sefer daha ilan etmek isterim ki; İktidarımızda hayat geçireceğimiz, Türk Dünyası Bakanlığımız ile hem bunu başaracağız hem de KKTC’nin, kendi karar ve politikalarıyla, halkının inanç ve sorumluluğuyla, yükselmesine imkan tanıyan, bir yönetim ve ilişki modelini hakim kılacağız.
“YİNE CANIMIZ YANDI YİNE KALBİMİZ ACIDI”
Yine canımız yandı. Yine kalbimiz acıdı. PKK/PYD/YPG terörünün bombasının ateşinde, tertemiz hikayelerimiz, maalesef yarım kaldı. Adana’dan yola çıkıp, kardeşinin nişanı için, İstanbul’a giden; sırf, İstiklal Caddesi’nde alışveriş yaptıkları için, hayatlarını kaybeden; Minik Ecrin’imiz ve babası Yusuf Meydan’dan geriye, birbirlerine, memnunlukla baktıkları, o hoş fotoğrafları kaldı. ve acılı bir annenin; ‘Üzerimde kocamın ve kızımın kanı var’ feryadı, yüreklerimizde yankılandı. Ablalarının dükkanlarından çıkıp; yalnızca, İstiklal Caddesi’nde yürümek istedikleri için, hayatlarını kaybeden; Adem Topkara ve Mukaddes Elif Topkara çiftinin ardında, daha 3 yaşındaki Eliz kızımız ve 9 aylık Yağız yavrumuz hem öksüz, hem de yetim kaldı. Hafta sonu tatillerinde gezmeye çıkan; sırf, o gün, o saatte, İstiklal Caddesi’nde oldukları için, hayatlarını kaybeden; daha 15 yaşındaki, Yağmur Uçar kızımızla, annesi Dilek Özsoy öğretmenimizin, yarım kalan hayalleri, içimizi yaktı.
“MİLLET İRADESİNİ, ENDİŞE VE KORKUYLA, TESLİM ALMAK İSTER”
Terör, kandan beslenir. Terör, acıdan beslenir. Terör, dehşetten beslenir. Terör, kuşkudan beslenir ve gayesi, her vakit birebirdir. Devleti baskılayıp, millet iradesini, tasa ve dehşetle, teslim almak ister. Ülkenin huzurunu bozarak, demokratik kurum ve süreçlerin, gücünü kırmak ister. Tüm bu yollarla da kirli emellerine ulaşmak ister. Ancak biz, Büyük Türk Milleti’yiz, tarihimizin her devrinde, bu türlü kirli emellere karşı, el ele, omuz omuza verip direndik. Kimden ve nereden, gelirse gelsin, kimlerin ve neyin iletisini, taşırsa taşısın, hangi güç odağının planı, olursa olsun, asla korkmadık, yılmadık. Asla boyun eğmedik, sinmedik ve daima dimdik durduk.
“BİZ ÇADIRIMIZI, SIRTLANLARIN YOLU ÜZERİNE KURMUŞUZ”
Türkiye Cumhuriyeti, tarihi boyunca, memleketler arası terörle çaba konusunda, takdir toplayan ve Cumhuriyet’in kuruluşundan bugüne kadar, hangi iktidar tarafından yönetilirse yönetilsin, teröre karşı duruşu, her daim, son derece net olan, güçlü bir devlettir. Milletçe maalesef, çok ağır ve çok acı hatıralara sahibiz. Bombalar, suikastlar, saldırılar. Her seferinde, teröre lanet ettiğimiz ve her seferinde de milletçe, ‘dimdik ayaktayız’ dediğimiz, acı hatıralar, bir çocuğu babasından, bir kadını eşinden eden, bir torunu dedesinden, bir aileyi torunundan kopartan, yüzlerce olay yaşadık. Büyük dava adamı, rahmetli Dündar Taşer, vatanımızın stratejik konumunu tariflerken; ‘Biz çadırımızı, sırtlanların yolu üzerine kurmuşuz’ der. Bu harika tespit, bugüne kadar yaşadığımız akınların da bugün, karşı karşıya olduğumuz, taarruzların da hatta, gelecekte yaşayabileceklerimizin nedenini de çok hoş anlatır. Evet, biz çadırımızı, sırtlanların yolu üzerine kurmuşuz. Lakin, tıpkı vakitte, tüm hücumlara ve tuzaklara karşı, tedbir alabilecek güçteyiz. Evet, güç günlerimiz oldu. Evet, nefessiz kaldığımızı hissettiğimiz anlar da oldu. Lakin, kadim devlet geleneğimiz ve fedakar milletimiz, her türlü belayı, savuşturmayı başardı.
“‘DEVLETİMİZİN YANINDAYIZ’ AMA İÇİNDEYİZ, ÖTESİNDEYİZ, BERİSİNDEYİZ, HER YANINDAYIZ”
Dün olduğu üzere bugün de aziz vatanımızın üzerindeki planlarını, terör üzerinden uygulamaya çalışanlar, şunu yeterli bilsin ki; Biz, devlet ve millet olarak bölücü terörle, 40 yıldır, sarsılmaz bir iradeyle gayret ediyoruz. Değil kırk, 140 yıl olsa da teröre asla teslim olmayacağız. Milletimizin teröre karşı aldığı hal, her daim dik durmak, güvenlik güçlerimizin, vazifelerini yapacaklarına inanmak ve devletinin yanında olmaktır. Bu, milletçe en şanslı olduğumuz, en gurur duyduğumuz özelliklerimizden biridir. Fakat, devletimizin yanında dururken, ‘Devlet benim’ diye ortalıkta gezenlerin, işlerini yapıp yapmadıklarını, en çok da bu türlü acılı vakitlerimizde, gözden geçirmek zorundayız. Millete yaptıkları hizmetin, lütuf olmadığını, bir vatan borcu, bir namus borcu olduğunu, söylemek zorundayız. Evet, ‘Devletimizin yanındayız’ Fakat içindeyiz, ötesindeyiz, berisindeyiz, her yanındayız. Zira biz, milletiz. Zira devlet, biziz. Devlet; koltuk sahiplerinin, makam sahiplerinin, babalarının malı değildir. Devletimiz, milletçe bu Dünya’da sığındığımız, büyük birlikteliğimizdir. Herkesin, eşit derecede hak sav edebileceği kadar da hayata dairdir.
“HAKÇA, EŞİTÇE, ADİLCE HİZMET VEREN, KERİM BİR DEVLETTİR”
Devlet, bunun için büyüktür. Devlet, bunun için uludur. Devlet, bunun için pahalıdır. Devlet, bunun için kutsaldır. İşte o nedenle, devletimizin yanında olduğumuz kadar, içinde olabilmeliyiz. Zira, o devlet ki; lakin ve yalnızca, milletin varlığına dairdir. Onun içindir. O devlet ki; Vatandaşının can, mal, ırz ve namus güvenliğini sağlamak, en temel vazifelerinden biridir. O devlet ki; Bir yandan, milletimizin refah ve kalkınmasının yollarını açarken, bir yandan da insanımızın, sokakta gezerken, ardını kollamadığı, başını yastığa, huzurla koyduğu, gününe, inançla başlayacağından, emin olduğu, okulunda, hastanesinde ve karakolunda, eşit muamele göreceğini bildiği, bir toplum sistemini temin eder. Sistem denilen şey de aslında bundan öbür bir şey değildir: Hakça, eşitçe, adilce hizmet veren, kerim bir devlettir.
“TERÖRLE MÜCADELE, KUSURSUZ İŞLEYEN BİR DEVLET AKLI OLMADAN YAPILAMAZ”
Hükümetse; Bunu sağlamaya ‘söz vermiş’, bir avuç beşerden oluşur. Ayrıcalıkları, yalnızca milletin, kendilerine verdiği vazifelerin, tam ve eksiksiz yerine getirilişinden mülhemdir. Kelamlarını yerine getiremediklerinde, ceketlerini alıp masraflar. Gerekirse hesap verir, gerekirse ceza çekerler. Zira millet iradesi, bu dünyadaki en büyük mahkemedir. Hakikaten, terörle gayret, siyasi iradenin, yani iktidarın, milletimize verdiği kelamın hakkını vermesi, üzerine düşen büyük vazifenin, farkındalığıyla hareket etmesi gereken, son derece hayati bir alandır. İktidarın büyük bir ciddiyetle, devleti yönetim etmesi, tehditleri, titizlikle ortadan kaldırması gerekir. Zira terörle gayret, ciddiyetsizliği kaldırmaz. Zira terörle uğraş, siyasi ihtirasları kaldırmaz. Zira terörle gayret, iktidardakilerin, birbiriyle çelişen, tavır ve açıklamalarını kaldırmaz. Zira terörle çaba, kusursuz işleyen bir devlet aklı olmadan yapılamaz.
“TERÖRLE MÜCADELEDE YAPILAN İLK HATA, SON HATADIR”
Terörle gayrette; Hiçbir şey gözden kaçamaz, hiçbir şey atlanamaz, hiçbir kademede yanılgı yapılamaz. Zira; terörle çabada yapılan birinci yanılgı, son yanılgıdır. Bu yüzden de terörle gayretin, kimi altın kuralları vardır. Örneğin, devletin vazifelerinden biri, hiç vakit kaybetmeden faili ortaya çıkarıp yakalamak ve olayın ardındaki güçleri aydınlatarak, bir daha tekrarlanması için, gereken tedbirleri almaktır. Evet, devlet, failleri acilen yakalamakla vazifelidir. Lakin iktidarın temel önceliği de terör hareketine, daha yapılmadan mani olabilmektir. Şayet bir terörist, ülkemizde bomba yapmaya karar vermişse, iktidarın misyonu, devlet kurumlarımızı, daha o bombanın fünyesini takamadan, onu etkisiz hale getirmek için, harekete geçirmektir.
“DEVLET, BİR TERÖRİSTİN, MÜLTECİ KILIĞINA GİREREK, 4 KOCA AY, KAÇAK BİR ŞEKİLDE, ÜLKEMİZDE YAŞAMASINA GÖZ YUMMAZ”
Doğrudur; Devlet, teröristlerin ayakkabı numarasına kadar bilir. Lakin iktidarın misyonu, ayakkabı numarasına kadar bildiği o teröristleri, tek bir vatandaşımızın, burnu dahi kanamadan, etkisiz hale getirmesini, çok daha uygun bilmektir. Terörle gayrette, hudut güvenliği de çok değerlidir. Devlet, hudutlarımızı namus bilerek, sahip çıkmakla vazifelidir. Bir teröristin, mülteci kılığına girerek, 4 koca ay, kaçak bir halde, ülkemizde yaşamasına göz yummaz. İktidar ise, denetimsiz bir göç siyaseti uygulayarak, hudutlarımızın, kevgire çevrilmesine sessiz kalmaz. Milletimizin; öz yurdunda garip, öz vatanında parya olmasına, seyirci kalmaz. Tüm bunların yanında, devlet, terör korkusunu defederken, milletini, asla karanlıkta bırakmaz. Zira bu türlü şiddetli vakitlerde, millet devletiyle bütünleşir. Millet ve devlet teröre karşı kenetlenir. Alçak teröristlerin, endişe ve baskıyla yıldırma siyasetlerinin karşısında, dimdik durur.
“TERÖRÜN İLK AMACI KORKUYKEN İKİNCİ AMACI DA ŞÜPHEDİR”
Geçtiğimiz pazar yaşadığımız üzere, bir belirsizlik ortamı, bir bant genişliği kısıtlaması, ya da bir karartma, asla yaşanmaz. Zira devleti yönetenler; ‘Dezenformasyonla mücadele’ ismi altında, milletin haber alma hakkını, kısıtlayıp, bir dehşet ve vesvese ortamı oluşturmaktansa; tam aksine, vatandaşlarının gerçek bilgiye, hızla ulaşmalarını sağlayıp, kaygı iklimine, mahzur olmakla vazifelidir. Terörün birinci gayesi korkuyken, ikinci hedefi da kuşkudur.
Hem korkuyor hem de kuşkuya düşüyorsanız, terör aksiyonu, gayesine ulaşmış demektir. Güvenliği sağlaması gerekenler, vazifesini taammüden veyahut beceriksizlikten, yapmıyor demektir. Sokaklarda yürüme özgürlüğümüz, bilgiye erişim imkanlarımız, elimizden alındıysa, terör, emeline ulaşmış, milletine kelam verip, yetkiyi alanlar da işlerini yapamıyor demektir.
“DEZENFORMASYONLA MÜCADELE, MEDYA KARARTMASIYLA DEĞİL, DOĞRU VE SÜREKLİ BİLGİLENDİRMEYLE YAPILIR”
Evet, elbet ki; dezenformasyonla çaba de terörle uğraşın, birinci kurallarından biridir. Lakin; dezenformasyonla çaba, medya karartmasıyla değil, yanlışsız ve daima bilgilendirmeyle yapılır. Zira devlet idaresinde; şayet özgürlüğü güvenliğe ya da güvenliği özgürlüğe tercih ederseniz; sonunda her ikisinden de olursunuz.
“DEVLET GELENEĞİMİZDE ÜLKEMİZE YÖNELİK SALDIRILARI SİYASETE MALZEME ETMEK YOKTUR”
Devlet geleneğimizde, ülkemize yönelik akınları, siyasete gereç etmek yoktur. Lakin her tuzağı, her belayı, iktidar koltuğuna yönelik atılımlar olarak, pahalandırmak de yoktur. Hele, dün olan, bugün devam eden, yarın için de pusuda bekleyen alçakların, hareket ve taarruzlarından dolayı sızlanmak, hiç yoktur. Devleti yönetim edenler bilir ki; mevcut iktidar özelinde ise, ‘bilmelidir ki’ bu ataklar, şahısların makam, ya da koltuklarını değil, milletimizi ve devletimizi amaç alır. Probleme, bu ciddiyette yaklaşmak, buna nazaran tedbirler almak, bunu bilerek konuşmak lazımdır.
SOYLU VE ERDOĞAN’IN ABD ÇELİŞKİSİ
Ülkeyi yönetim edenlerin vazifesi, devletin ciddiyetini, milletin hürriyetini koruma edecek adımlarla, terörün emeline ulaşmasını engellemektir. Ülkemize yapılan saldırıyı, şahsına yapılmış üzere algılayarak yanılanlar, sonrasında attıkları adımlarda da yanılmaya ve yanıltmaya mahkümdur. İşte bu sebeple; İktidardan, en az, aziz ve cefakar milletimiz kadar, dikkatli, sağduyulu ve aklı selim davranmasını beklemek, en doğal hakkımızdır. Mesela; Sayın Erdoğan’ın, yurtdışı seyahatini iptal etmesini, ya da en azından, milletçe yas tutarken, kendisini dans gösterisiyle karşılatmamasını beklemek, en doğal hakkımızdır. Mesela; Yayınlanan taziyeyi reddedip, terör saldırısından, ABD’yi sorumlu tutan içişleri bakanının; Küme konuşmasında, Amerika’yı müttefiklikten çıkartan, Cumhur İttifakı ortağının ve tüm bunlar olurken de ‘dostu’ Biden ile Bali’de sohbete oturup, taziyeleri kabul eden Sayın Erdoğan’ın, kendi ortalarında, bir ortak anlayış ile hareket etmelerini beklemek de en doğal hakkımızdır. Her alanda yalpalamaları ve zigzaglarıyla, artık başımızı döndüren bu iktidardan, hiç olmazsa, böylesine acı bir terör olayında, biraz devlet ciddiyeti, biraz disiplin, biraz da unsurlu bir duruş beklemek, en doğal hakkımızdır.
“KAHRAMAN TÜRK POLİSİMİZİ VE BU SÜREÇTE EMEĞİ GEÇEN, TÜM GÜVENLİK GÜÇLERİMİZİ YÜREKTEN KUTLUYORUM”
İster iktidar ister muhalefet olsun; bu vahim olay üzerinden, siyaset devşirmeye kalkan, her zavallı odağın karşısında bizler, dimdik duracağız. Hiçbirine fırsat tanımayacağız. Hele ki, geçmiş travmalarımızın tetiklenmesine, asla müsaade vermeyeceğiz. Bu vesileyle; hücum sonrasında, daha 24 saat geçmeden faili bulup, etkisiz hale getiren kahraman Türk polisimizi ve bu süreçte emeği geçen, tüm güvenlik güçlerimizi, yürekten kutluyor, şükranlarımızı sunuyorum. Allah onların ayağına taş değdirmesin. Bir daha bu türlü bir olayın tekrarlanmaması ismine da terörle uğraş stratejisinde, devlet aklının değerini, bir sefer daha vurguluyor ve iktidardaki siyasetçileri tüm dünya tarafından imrenilen, ehil güvenlik ünitelerimizi dinlemeye ve devlet geleneklerimize uygun biçimde, hareket etmeye davet ediyorum.
“BU ACI OLAYIN BİR DE KAÇAK GÖÇ BOYUTU VAR”
Devlet kaynaklarına nazaran, 6 canımıza kıyan, 81 kardeşimizi de yaralayan terörist; PKK/PYD/YPG elinde eğitim görmüş, Suriye asıllı ve Afrin üzerinden, ülkemize kaçak girmiş. Yani, bu acı olayın, bir de kaçak göç boyutu var. Türkiye’nin, 11 yıldır yaşadığı, sığınmacı sorununun, bir ulusal güvenlik sorunu olduğunu, her fırsatta lisana getiriyoruz. Milyonlarca sığınmacının, sebep olduğu problemlerin yanında, gösterilen müsamaha nedeniyle, hudut güvenliğimiz ortadan kalktığını da her fırsatta vurguluyoruz. Hakikaten, bu doğrultuda, geçtiğim aylarda, Ulusal Göç Doktrinimizi ve Stratejik Aksiyon Planımızı kamuoyu ile paylaştık. Maalesef, bu hayati bahiste, Bay Kriz ve arkadaşlarına yaptığımız, tüm ikazlar, tüm davetler, karşılıksız kaldı.
“SİRK YÖNETMİYORSUNUZ DEVLET YÖNETİYORSUNUZ”
Hiç ilgisi olmadığı halde, ‘Ensar’ edebiyatıyla, yasallaştırılmak istenen, bu tehlikeli ve denetimsiz göçün, geldiği nokta, artık apaçık ortada. Bu vahim tablo karşısında ise, iktidar, hudutlarımızın kevgire dönmesine karşı, tedbir almak yerine, o hudutlardan, ülkemizin kalbine kadar sızarak estirilen terörden, sızlanmayı tercih ediyor. Buradan, Sayın Erdoğan ve arkadaşlarına seslenmek istiyorum: Herkes aklını başına alsın. Sirk yönetmiyorsunuz, devlet yönetiyorsunuz, devlet. Türkiye’yi yönetenlerin işi, sızlanmak değildir. Türkiye’yi yönetenlerin işi, ‘bank’ tartışmaları açıp, siyasi ‘yakan top oyunlarından’, medet ummak da değildir. Türkiye’yi yönetenlerin işi, sorumluluk alarak, planları bozmak, milletimizin güvenliği için, ne gerekiyorsa onu yapmaktır.
“BAY KRİZ VE BECERİKSİZ EKİBİ ARTIK BU İŞİN CİDDİYETİNİ KAVRAMALI VE BU SORUNU BİR AN ÖNCE ÇÖZMELİDİR”
Biz bu meseleye değindikçe, bu sıkıntıya tahlil teklifleri sundukça, karşı çıkan, iftiralara başvuran iktidarın, aklını başına alma vakti, geldi de geçti. Bay Kriz, hamasi konuşmalarla, nutuklarla, bırakın sorunu çözmeyi, daha da büyüttüğünü artık görmelidir. Vicdanın devreye girmesi gereken yer, aziz milletimizin güvenliğidir. Bay Kriz ve maharetsiz takımı, artık bu işin ciddiyetini kavramalı ve ülkemizin geleceğine, ipotek koyan bu sorunu, bir an evvel çözmelidir.
“BİZZAT SORUMLUSU OLDUĞU BU SORUNU AK PARTİ KADROLARININ ÇÖZEMEYECEĞİNİ ELBETTE ÇOK İYİ BİLİYORUZ”
Ne var ki biz; Ak Parti iktidarının, şahsen sorumlusu olduğu bu sorunu, Ak Parti takımlarının çözemeyeceğini elbette çok yeterli biliyoruz. Lakin herkesin içi rahat olsun. Sandık geldiğinde, milletimizden yetkiyi alıp gereğini yapacağız. Bu hayasız akını durduracak, milletimizin güvenliği ve huzuru için, hiçbir adımı atmaktan geri durmayacağız. Sandığın ufukta artık göründüğü bu son düzlükte ise; önümüzdeki sürecin, bir dehşet iklimi içinde geçmesine fırsat vermeyeceğiz. Sokaklara çıkmaktan, kalabalıklara girmekten, özgürce dolaşmaktan çekinmeyeceğiz. Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında milletimizin demokratik ruhuna yakışır bir ortamda, seçimlere gideceğiz.
Akılla, emekle, kadrolarımızla, projelerimizle yarışacağımız ve iyi olanın, milletimizin teveccühünü kazanacağı hak ettiğimiz gibi tertemiz bir seçim süreci geçireceğiz. Çünkü; Türkiye’miz sahipsiz değil. Devletimiz sahipsiz değil. Milletimiz sahipsiz değil. Demokrasimiz sahipsiz değil. Milletimizin memnun, inançlı ve huzurlu yarınları için; cüretle, ciddiyetle, aşkla ve şevkle, DÜZGÜN Parti olarak biz buradayız. Hiç kimsenin kuşkusu olmasın; her vakit da burada olacağız.
“HAKİKATLERE GÖZÜNÜ KAPATAN BİR İKTİDARIN, ÜLKEMİZE VERECEK BİR ŞEYİ OLAMAZ”
Hakikatlere gözünü kapatan bir iktidarın, ülkemize verecek bir şeyi olamaz. Palavrası yol, talanı da düstur edinenlerin, Türkiye’yi daha fazla aşağı çekmesine müsaade edilemez. Zihniyetleri ihya olsun diye kurdukları bu sistemden, milletimize hiçbir hayır gelemez. Zira; Saraylıların gününü gün ettiği, insanımızın, lakin yaşadığına şükredebildiği bu sistem, eğri bir nizamdır. Bir dolu vatansızı, kendi öz vatandaşına üstün tutan bu tertip bir hıyanet sistemidir. Faiz haramdır diye tefecilerin davulunu çalan bu sistem, bir haram tertibidir. Terör örgütleri ortasında tercih yapabilecek kadar şirazesinden çıkan bu sistem, bir yıkım sistemidir. Bir müstevliyi, bir diğer müstevliye, bir emperyalizmi, bir öbür emperyalizme, bir uşaklığı da bir öbür uşaklığa tercih eden bu tertip, bir ihanet tertibidir. İnsanlarımızın layıkıyla yaşama hakkını, kendi egosu, kendi şatafatı için kurban edebilen bu tertip, bir mafya sistemidir. Bu türlü bir sisteme de lakin kahrolsun denir. ve Türk milleti yeri geldiğinde, ‘kahrolsun düzen’ diyebilen, hürriyetine aşık, büyük bir millettir.
Türk Milleti, kendi açlığı kıymetine, elin tokluğunun, kendi vatanı değerine, elin vatanının, kendi namusu değerine, elin onurunun, kendi çocuğu değerine, elin çocuğunun, makbul görüldüğü bir nizamı, değiştirmesini de çok lakin, çok düzgün bilir. Artık milletimiz; kendisini her alanda yoksullaştıran, özgürlüklerini her alanda kısıtlayan ve ülkemizi, her alanda krizlere sürükleyen, bu idareden, amasız, lakinsiz, behemehal kurtulmak istiyor. Zira; her olayda, sorumluluğu üstünden atmak için, bin bir takla atan, milletin gerçeklerini, anlattığı masallarla gizlemeye çalışan, bu yakışıksız zihniyetten, artık bıktı. Zira; çocukları işe girebilsin diye, Ak Parti ilçe teşkilatlarından, medet ummaktan, artık bıktı. Zira; güç bela kazandığı ekmeğini, ülkeye denetimsizce sokulan, milyonlarca sığınmacıyla paylaşmaktan, artık bıktı. Zira; adaletsizlik hissiyle yaşamaktan, kendisini, daima olarak aşağılayan bir Cumhurbaşkanına, tahammül etmekten, artık bıktı. Zira; vergilerinin yağmalanmasından, yolsuzluk çarklarının üzerinin, hamasetle kapatılmasından, artık bıktı. Zira; kutuplaşmadan, öfke siyasetinden ve nefret lisanından, makbul vatandaş olabilmek için, daima olarak, iktidarı ikna etmeye çalışmaktan, artık bıktı. Fakat milletimiz çaresiz değil. Zira artık biz varız.”
